Bir Ferzan Özpetek Filmi : Şahane Misafir

Onat Esenman profil resmi

Kategorisi : Vizyon Filmleri

Yayınlanma tarihi : 12.04.2012

Etiketleri : eşcinsellik, şehir, ferzan, özpetek, şahane, misafir, cem, yılmaz, italya, istanbul


Gayler, Travestiler, Kadınlar, Ziyafetler, Aileler, Nostaljiler, Şarkılar, Görkemli masalar, eski dar sokaklar, yeni geniş bulvarlar… Şüphesiz ki Ferzan Özpetek, İtalyan sinemasına kazandırdığı filmlerle, hem Türkiye’ye, hem İtalya’ya, hem de bütün dünyaya nev-i şahsına münhasır bir yönetmen olduğunu kanıtladı.  Şahane Misafir ise 9 filmlik filmografisinin şimdilik son filmi.

Filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, hayatını geceleri pastanelerde kruvasan yaparak kazanan Pietro günün birinde aşık olduğu adamın peşinden Roma’ya geliyor ve Monteverde’de pejmürde bir ev kiralıyor. Fakat Pietro’nun asıl arzusu oyuncu olmak. Obsesif denilebilecek kadar takıntılı olan Pietro, eve yerleşirken fark ediyor ki ev, İkinci Dünya savaşı öncesinde var olan bir tiyatro grubunun hayaletleri tarafından işgal edilmiş. Şahane Misafir sırf “Hayaletli ev hikayesi, Ferzan Özpetek ile birleşirse ne olur?” için bile izlenebilecek iken, iş böyle olmuyor ne yazık ki.

Öncelikle filmin en sorunlu yanı senaryosu. Senaryoyu Özpetek, Federica Pontremoli ile kaleme almış. Filmde çok fazla karakter ve dolayısıyla çok fazla hikaye/hikayecik var. Hepsinin üzerine çok ince ince düşünülmüş. Fakat sorunda biraz burada zannedersem. Çünkü senaryoda anlamlı gibi görünen karakterler hızlıca geçilirken, diğerlerinin üzerinde çokça durulmuş. Pietro’nun sokakta karşılaştığı travesti karakterin hikayeye neredeyse hiçbir somut katkısı yokken, Anna Proclemer’in canlandırdığı ve bütün film boyunca tek kurtuluşun onunla alakalı olduğunun savunulduğu Livia Morosini karakteri bir anda geçilmiş. Bu tarz geçişler nedeniyle senaryoda boşluklar oluşuyor ve bazı yerleri anlamsız kalıyor, bazı anlamlı olması gereken yerler ise hiç olmuyor. Senaryo hakkında sıkıntılı yanlardan bir diğeri ise matematiği. Filmin climax’inin altı tamamen boş, çünkü aslında film boyunca hazırlanan, bütün senaryonun seyircinin beklentisinin taşındığı nokta o değil. Film bu açıdan kesinlikle vaat ettiğini vermiyor, aksine bunu yaptığını düşündüğü bir final ile bitiyor.

Eşcinsellik, Ferzan Özpetek filmlerinin olmazsa olmazlarından. Bu filmde de ana karakterimiz Pietro, gay. Fakat diğer Özpetek filmlerindekinden farklı bir karakter. Gördüğü bütün erkeklerden etkileniyor. Pietro filmde alt komşusundan, uzatmalı platonik aşkından hatta hayaletlerden birinden bile etkileniyor. Eğer herhangi bir filmde böyle her karakterden hoşlanan birini görseydik ve heteroseksüel olsaydı, büyük ihtimalle ondan çok fazla hoşlanmazdık. Ama Pietro’yu ona hak verecek nedenlerimiz çok güçlü olmasa bile haklı görüyoruz filmde. Bu açıdan yönetmenin filmografisine baktığımızda sinemadaki cinsel duruşunun zamanla, ılımanlaştığını görebiliyoruz. Le fate ignoranti’deki Michele ve La finestra di fronte’deki Simone çok güçlü ve tutkulu karakterler iken, Mine vaganti filmindeki Tommaso ve filmimiz Magnifica presenza’daki Pietro diğerlerine göre daha sabun köpüğü karakterler. Aynı tanımları bu filmler içinde yapmak mümkün.

Bütün bunlara rağmen Ferzan Özpetek gün geçtikçe daha iyi bir storyteller oluyor bu bir gerçek. Film senaryosunun bir çok kusuruna rağmen, akabilecek en iyi şekilde akıyor. Roma, herhalde dünya üzerinde bütün duyguların en yoğun bulunduğu tek şehir. Duvarlarından anlatacak hikaye, yazılacak, söylenecek şeyler fışkırıyor. Özpetek, Roma’nın Sherlock’u olmuş durumda, çok iyi biliyor şehri. O yüzden onun sinemasında asıl başrol oyuncusu Roma ( ve yer yer İstanbul elbette) demek yanlış olmaz. Filmdeki oyuncu yönetimi de üst düzey. Zaten Ferzan Özpetek’in en yetkin olduğu konunun oyuncu yönetimi olduğunu düşünüyorum. Özellikle başrol oyuncusu Elio Germano, obsesif Pietro Ponte rolüyle harika oynuyor. Türkiye’deki afişlerinde Cem Yılmaz’ın önde olduğu, bütün herkesde istenen etkiyi yaratmış ki, neden o kadar az rolü olduğunu merak edenlerin sayısı bir hayli fazla. Cem Yılmaz, hayaletlerden biri. Bir kelime bile İtalyanca bilmemesine rağmen, İtalyanca oynuyor ve bence iyi de oynuyor.

Şahane Misafir, çok şey beklenmeden gidip görülesi bir film. Eğer eksikleri bu denli büyük olmasaydı, Ferzan Özpetek filmografisinin en özel filmlerinden birisi olabilirdi. Şahane Misafir Ferzan Özpetek sevenler için, sırf bütün aile çıkartma kitabını tamamladıkları sahne için bile gidip görülebilecek, sevmeyenler için ise Yusuf Antep’in oğlunu ve torununu internetten arattığı o anlamsız sahne için kaçılacak bir film. İyi seyirler…

 

Not: Bazı İtalyanlar Serra Yılmaz ve Cem Yılmaz’dan dolayı bütün Türklerin soyadını “Yılmaz” sanıyorlarmış.

Bülten kaydı için tıklayınız