The Artist: Sessiz Bir Hayal Kırıklığı Mı?

Didem DURAK profil resmi

Kategorisi : Vizyon Filmleri

Yayınlanma tarihi : 06.03.2012

Etiketleri : Jean Dujardin, Oscar Ödülleri, sessiz sinema, siyah-beyaz, The Artist, tap dance


...yoksa siyah-beyaz bir harika mı?

Hollywood'a göndermeler yapan her film öyle ya da böyle olumsuz eleştirilere kurban oluyor. The Artist de bu filmlerden biri. Eğer filmi, Oscar ve Golden Globe gibi törenlerde ödülleri silip süpürmeden önce görmediysenis, filme karşı önyargınız olması olası. Oysa The Artist tüm övgüleri hak ediyor.

Tap dansı, siyah-beyaz ve sessiz sinema üçlüsü sizi heyecanlandırıyorsa merak etmeyin, The Artist klasik sevenlere daha fazlasını da sunuyor. Öncelikle film günümüzde sık rastlamadığımız sade bir görsel şölen sunuyor. Siyah-beyaz bir görsel şölen yaşamayalı çok zaman olmuş olabilir. Renklerin büyüsüne ve gerçekliğe olan övgüler ve alışkanlıklarımız bir yana, siyah ve beyazın farklılıkları nötr hale getiren gücü ve "belle epoque"larımız hatırlatan özellikleri dezavantaj gibi gözüken her noktayı avantaja dönüştürmeyi başarıyor.

Aynı etki filmdeki "sessizlik" için de geçerli. The Artist birkaç sahnesi dışında sessiz bir film ama seslerin bize anlatamadıklarını sessizlikle anlatmaktan çekinmiyor. Filmin tüm bunları yapabiliyor olmasındaki en büyük etken şüphesiz oyunculuklar. Jean Dujardin manyetik gülümsemesi ve ifadeli yüzü ile tüm enerjisini seyirciye geçiriyor. Dujardin George Valentin rolü için biçilmiş kaftan; bu noktada  oyunculuk seçimlerini takdir etmekte fayda var. Bérénice Bejo yetenekli ve ünlü olmayı isteyen, hafif şımarık ama sevimli karşı komşumuz gibi. Her iki oyuncu da sanki bu yüzyıldan, bu zamandan değiller. James Cromwell ve John Goodman'ı da tekrar beyaz perdede görmek oldukça hoş.

Filmin en iyi oyuncusu ise 2002 doğumlu Jack Russell Terrier cinsi köpek. Dujardin ile uyumu filmi daha da eğlenceli hale getiren unsurların başında geliyor.

Hikayemiz tanıdık. Tanıdık olduğu için de kendinizi filmin içinde bulmanız zor olmuyor. Hikayenin Hollywood'da rol peşinde koşan figüranların hayatlarından da kesitler sunması evrensel bir durumun resmedilmesi anlamını taşıyor. Evrensel ve zamana bağlı olmayan; dünya durdukça sinema var olacaksa aynı sorunlar yaşanıyor olacak. 

Filmdeki referanslar için Hazanavicius'u alkışlamak gerekli. Citizen Kane, Singin’ in the Rain, A Star Is Born, The Mask of Zorro (1920 yapımı), Sunset Blvd., Vertigo gibi birçok ölümsüz film ve bu filmlerin ustalarına selam çakan Hazanavicius'un The Artist'i, sinema tarihine bir saygı duruşu niteliğini de taşıyor. 

The Artist tüm bunları yaparken belki çok düşündürmüyor veya çok güncel sorunlara değinmiyor ancak eğlendiriyor, özletiyor ve kavuşturuyor. 

Bülten kaydı için tıklayınız