İstanbul'un Taşı Toprağı Altın: Gelin ve Yusuf ile Kenan’da Göç Meselesinin İşlenişi

Esma KARTAL profil resmi

Kategorisi : Türk Sineması

Yayınlanma tarihi : 25.05.2012

Etiketleri : Gelin, 70ler, Ömer Kavur, Lütfi Akad, göç, Türk sineması, Yusuf ile Kenan, Göç üçlemesi, çocuk imgesi


 

Çekildikleri dönemin toplumsal ve ekonomik durumundan bihaber filmlerin ardından auteur sinemasının hareketlendiği 70lerde iki film Türk sinemasının bu geleneğini kırdı. Bu filmlerden biri Gelin (Lütfi Akad, 1973), diğeri ise Yusuf ile Kenan’dır (Ömer Kavur, 1979). İki film de dönemlerindeki filmlerden sade ve gerçekçi sinema dilleriyle ayrılır. Bu filmlerin birçok ortak noktası olsa da farklılaştıkları özellikleri de vardır. İki filmin de aksiyonunun, ana karakterlerin Türkiye’nin kırsal bölgelerinden İstanbul’a göçleri ile başladığı açıktır. Kardeş olan Yusuf ve Kenan filmin başında babalarının ölümüyle kimsesiz kalırlar ve İstanbul’daki amcalarının yanına gitmekten başka çareleri kalmaz. Gelin’de ise ana karakter olan Meryem ve ailesi İstanbul’a önceden yerleşmiş olan kayınpederinin yanına göçer. Bu yer değiştirmeler filmlerin geri kalan kısımlarında gerçekleşen olaylar üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Hem Akad hem Kavur 70li yılların bu göç gerçeğini görmezden gelememiş ve filmlerini bu tema üzerinden şekillendirmişlerdir – Akad’ın bahsi geçen filmi içeren meşhur bir Göç Üçlemesi dahi bulunur. Akad göç meselesini geleneksel aile düzeni ve hiyerarşisi üzerinden incelerken, Kavur kimsesiz sokak çocukları üzerinden değerlendirir. Bu açıdan iki filmin ana karakterleri filmlerin isimlerinden de anlaşılacağı üzere birbirlerinden çok farklıdır. Gelin’in ana karakteri yerleşik düzene karşı koyan Meryem gelin iken Yusuf ile Kenan’ınkiler iki kardeş olan Yusuf ve Kenan’dır.

Kavur’un ikinci uzun metraj filmi olan Yusuf ile Kenan’ın göç üzerine olması hiç şaşırtıcı değildir. Keza kendisi yolculuk temasından kariyeri boyunca istifade etmiştir. Giovanni Scognamillo’nun altını çizdiği gibi “Kavur’un başlıca özelliği her filminde yolculuk izleğini işlemesidir: Bu kimi zaman bir iç yolculuk, kimi zaman da kilometrelerce sürüp giden gerçek bir yolculuktur” (390). Yusuf ile Kenan’da gerçekleşen göç Scognamillo’nun “gerçek bir yolculuk” olarak nitelendirdiği türdendir. İki kardeş çobanlık yaptıkları Anadolu’dan amcalarının yanına yerleşmek umuduyla İstanbul’a zorunlu olarak göç ederler. Fakat Gelin’de Meryem ve ailesinin İstanbul’a kayınpederinin yanına taşınması Yusuf ve Kenan’ın zorunlu göçünden farklıdır. Yusuf ve Kenan’ın İstanbul’daki amcalarının yanına gitmekten başka çareleri yoktur. Meryem ve ailesi ise İstanbul’a çoktan yerleşmiş, hatta bir de orada işletme açmış Hacı İlyas’ın yanına göçerler. İki kardeşin aksine kalacak yerleri hazırdır. Yusuf ve Kenan ise amcalarını bulamadıkları için İstanbul’daki ilk gecelerini sokakta, daha sonra ise terk edilmiş bir araba ve evde uyuyarak geçirirler.

İki film de adı Yılmaz Güney gibi yönetmenlerle anılan köy filmlerinden farklıdır. Yusuf ile Kenan’ın yalnızca başında tarlada köy hayatı görülür. Gelin ise göç filmlerinin vazgeçilmez giriş mekanı olan Haydarpaşa Garı’nda başlar. Dolayısıyla hem Yusuf ile Kenan hem de Gelin köy sinemasından şehir sinemasına bir geçişi temsil eder. Kavur, daha sonraki filmlerinde de şehir insanının bunalımlarına ve sorunlarına yer vermiştir. Miriam Rosen ile birlikte yaptığı röportajında da belirttiği gibi Türkiye’nin asıl sorunlarının geleneksel olanlar değil de; göç, kültürel kimlik gibi Avrupa toplumlarında da var olan sorunlar olduğunu düşünmüş ve bu nedenle filmlerinde büyük şehirlerde yaşayan insanlara odaklanmıştır. Akad ise kırsal kesimde yaşayan Anadolu halkının “İstanbul’un taşı toprağı altın” yanılgısından yola çıkarak ne büyük hayallerle göç ettiğini vurgulamıştır.

Karakterlerinin çoğunu çocukların oluşturduğu Yusuf ile Kenan filminin yanı sıra Gelin’de de çocuk unsuru önemli yer tutar. Kavur’un filminde çocuklar en önemli karakterler iken Akad’ın filminde Meryem’in oğlu Osman yalnızca bir yan karakterdir. Bu konuda Nilüfer Öcel’in çocuk karakterlerle ilgili ayrımı yardımcı olacaktır. Öcel, çocuk imgesini filmin bütünündeki işlevine göre “asıl öğe” veya “yardımcı öğe” olmak üzere ikiye ayırır (50). Öcel’in sınıflandırmasına göre Yusuf ile Kenan’daki iki ana karakter, özellikle de Kenan, filmin asıl öğeleridir. Film onların bakış açısından, yine onların başından geçenleri anlatır. Bu şekilde, Kavur göç meselesinin yalnızca yetişkinleri değil, çocukları da etkileyebileceğini gösterir.

Yusuf ile Kenan’da kardeşlerin tanıştığı çocuk karakterler muhtemelen daha önceden İstanbul’a göç etmişler ve kendilerine göre bir “düzen” kurmuşlardır. Bu çocuklar birer yetişkinden farksızdırlar. Öyle ki,  Şükran Kuyucak Esen’in film incelemesinde belirttiği gibi “Filmdeki çocukların yaşamı, büyüklerin yaşamının aynısı, belki de bir minyatürü. İnsanlar küçük, ama ilişkiler büyük. Kentin varoşlarındaki büyükler neleri nasıl yaşıyorlarsa, çocuklar da aynı şeyleri, aynı biçimde yaşıyorlar” (48). Özellikle Böcek lakaplı çocuk tam da büyümüş de küçülmüş diye tabir edilebilecek, Yusuf ve Kenan’a mentorluk yapan bir çocuktur. Diğer bir çocuk karakter Mustafa da aynı şekilde hayatın gerçeklerinin farkındadır. Esen’in bu husustaki tespiti çok yerindedir: “Filmdeki tüm çocuklar, yaşamdaki şiddeti, kötülükleri o kadar rahat, o kadar doğal anlatmaktadırlar ki. Onlar için yaşam öyledir zaten. Başka türlüsünü bilmezler. Mustafa bu durumu beğenmese de, kanıksamış bir biçimde, Çarpık’la (bir diğer çocuk karakter) ağabeyinin cinayetini ayrıntılı bir biçimde, ama normal bir öyküymüş gibi anlatır Kenan’a (43). Filmde erken büyümek zorunda kalan bu çocuklar akla Roberto Rossellini’nin neorealist klasiği Germania anno zero’daki (1948) Edmund ve Charles Chaplin’in The Kid (1921) filmindeki sokak çocuğunu akla getirir. Bu filmlerdeki çocuklar da yokluk içinde nasıl mücadele etmeleri gerektiğini çok erken yaşta öğrenirler.

Gelin’de ise filmin en önemli çocuk karakteri olan Osman, Meryem’in film süresince yaşayacağı gelişimi etkileyen ve destekleyen bir yardımcı öğe ve aracıdır. Onun ölümü ve bir nevi “kurban” edilişi Meryem’in başından beri karşısında olduğu ataerkil ve hiyerarşik düzene başkaldırmasını hızlandırır. Osman uğruna mücadele edilen çocuktur ve bu noktada Yusuf ile Kenan’daki istenmeyen, fazlalık çocuklardan farklıdır. Gelin’de ana karakter bu nedenle Meryem’dir. Bu durumu Necla Algan şöyle yorumlar: “Akad’ın gerçekleştirdiği bu keskin toplumsal analizin önemli yanlarından biri de kadın kahramanı, yani toplumsal dönüşüm süreci sırasında aile ilişkilerinde en mağdur olan halkayı olay örgüsünün merkezine koyup onu kahramanlaştırmasıdır. Bu filmin gerçek kahramanı da bu anlamda gelin Meryem’dir. Olup bitenlerden mağdursa da, kendine dayatılan gerçekliği reddedip onunla mücadele etmeyi göze alması bakımından kelimenin iki anlamıyla da kahramandır gelin” (46).

İki film de göç sorununa farklı açılardan baksa da sundukları çözüm hemen hemen aynıdır. Akad ve Kavur sorunu mümkün olduğunca gerçekçi, belgesel tadında tasvir etseler de haliyle tamamen objektif değildirler. Filmler yönetmenlerinin politik duruşlarını özellikle filmlerin sonunda belli eder. Öyle ki, iki film de film boyunca yaşanan onca kötü olaydan sonra umut vaat eden bir sonuca bağlanır. Akad umudu Meryem’de, Kavur ise Kenan’da bulur. Çözüm ise aynıdır: iş gücünün ve işçi sınıfının bir parçası olmak. Önceden kendi başına dışarı çıkması bile problem yaratan Meryem fabrikada çalışmaya başlar ve eşinin desteğini alır. Yusuf ile Kenan’da ise Kenan tornacıda çalışmaya ve arkadaşı Mustafa’nın evinde kalmaya başlar. Bu değişim Mustafa’nın babasının “İşçi sınıfına sağlam adam gerek” sözüyle de desteklenir. İki filmde de ana karakterlerin yaşadığı iyi yönde değişim filmlerdeki başka bir karakterin teşvikiyle yaşanır ve Meryem ile Kenan işçi sınıfına kayar. Meryem fabrikada çalışan komşu bir kadın tarafından, Kenan ise tornacıda çırak olarak çalışan Mustafa tarafından yönlendirilir. Meryem’i bilinçlendiren kadın hakkında Mehmet Öztürk şöyle yazmıştır: “Gelin filminde gecekondu mahallesinde yaşayan komşu bir kadın, fabrikada çalışıp sendikalı bile olmuştur. Hatta modernleşen bu kadın başka kadına da konumunu anlatıp kendi durumunu değiştirme ilgisini uyandırır” (8). Meryem’de bir farkındalık yaratan bu kadın, bir kadının ataerkil düzenden kurtulabileceğini ve özgür bir biçimde çalışabileceğini ispat eder. Ondan ilham alan Meryem ise “o cehennemi evi terk edecek, kişisel özgürlüğünü ve yaşamını kazanmak üzere işçi sınıfı saflarında yer alacaktır” (Algan 46).

Türk sinemasında hakim olan ekonomik ve toplumsal gerçekleri gözden görme eğiliminden 70lerde çekilen iki film ayrılmıştır: Akad’ın Gelin’i ve Kavur’un Yusuf ile Kenan’ı. Bu filmler, yönetmenlerinin siyasi görüşleriyle de şekillenerek göç meselesini dile getirirler. İki film de çözümü egemen olan düzene karşı gelme ve iş gücüne katılmada bulur. Bu çözümü gerçekleştiren karakterler ise Gelin’de Meryem, Yusuf ile Kenan’da Kenan’dır.


Kaynakça

Algan, Necla. “Türkiye’nin Görsel Belleğinde Bir Öncü ve Bir Usta: Lütfi Akad”. Sadeliğin Derinliğinde Bir Usta: Lütfi Akad. Ed. Ayla Kanbur. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2005. 23-52.

Esen, Şükran Kuyucak. Sinemamızda Bir ‘Auteur’ Ömer Kavur. Bursa: Alfa, 2002.

Kavur, Omer, and Miriam Rosen. “An Interview with Omer Kavur: Constructing a Cinema of the City”: Middle East Report 160 (1989): 19-21. 

Onaran, Âlim Şerif. Türk Sineması II. Ankara: Kitle, 1995.

Öcel, Nilüfer. Türk ve Dünya Sinemasında “Çocuk” İmgesi. İstanbul: İ.Ü. İletişim Fakültesi, 2001.

Öztürk, Mehmet. “Türk Sinemasında Gecekondular”: European Journal of Turkish Studies 1 (2004).

Scognamillo, Giovanni. Türk Sinema Tarihi (1896 – 1997). İstanbul: Kabalcı, 1998.

Yaraman, Ayşegül, ed. Biyografya 6: Türk Sinemasında Yönetmenler. İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2006.

 

Filmografi

Gelin (Lütfi Akad, 1973).

Germania anno zero / Germany Year Zero (Roberto Rossellini, 1948).

The Kid (Charles Chaplin, 1921).

Yusuf ile Kenan (Ömer Kavur, 1979).

 

Bülten kaydı için tıklayınız