Kadın Hamlet; Metin Erksan'ın Anlatım Stili

Özlem Tuğçe KAYMAZ profil resmi

Kategorisi : Yönetmen Sineması

Yayınlanma tarihi : 10.03.2012

Etiketleri : Türk sineması, auteur yönetmen, Metin Erksan, Kadın Hamlet, Dişi Hamlet, Female Hamlet, sinema makalesi, tiyatro uyarlaması, yönetmen sineması


Türk Sinemasının en önemli yönetmenlerinde biri olan Metin Erksan, sinemamıza katmış olduğu birçok yenilikle, renkli anlatımı, tiyatro ve roman uyarlamalarını, sinemada kadın temsilini, erkekliğin gösterimini birçok filminde temel almış bir yönetmendir. Bu anlamda onun sinemasını anlamak için öncelikli olarak Metin Erksan’ın hayatına ve sinemasal yolculuğa bakmak gerekir.

Metin Erksan 1929 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul'da tamamladı. Pertevniyal lisesi mezunu olan Erksan, 1947 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde sinema  makaleleri yayınlanmaya başladı. Üniversite yıllarında da sinemayla ilgilendi. 1950 yılında Atlas Film için Yusuf Ziya Ortaç'ın "Binnaz" adlı filmini senaryolaştırarak sinemaya adımını attı. Film Mümtaz Yener tarafından filme çekildi (Scognamillo, 2003).

1952 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Aynı yıl "Dünya" gazetesinde Kamera takma adıyla film eleştirileri yazdı. Yine 1952 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun senaryosundan çektiği "Âşık Veysel'in Hayatı-Karanlık Dünya" Metin Erksan'ın ilk filmi oldu (Birsen, 2005). Köy yaşamına gerçekçi bakışı ve şiirsel anlatımıyla yönetmenin siyasal duyarlılığını anlatan film sansürce yasaklandı. Yapımcı çeşitli sahneleri atıp kısaltarak ve Erksan'ın çekmediği sahneleri ekleyerek filmi bir yıl sonra gösterime soktu.

1957 yılında Dünya Havacıları Türkiye'de ve Büyük Menderes Vadisi isimli iki belgesel film yönetti. 1957'de çektiği ikinci filmi "Dokuz Dağın Efesi" ile büyük ilgi topladı. Daha sonra "Gecelerin Ötesi", "Yılanların Öcü", "Acı Hayat" gibi filmlerle toplumsal gerçekçilik türünde ürünler verdi ve "Sinemacılar Kuşağı"nın üç önemli temsilcisinden biri olarak adını duyurdu. "Susuz Yaz", "Suçlular Aramızda", "Sevmek Zamanı" ve "Kuyu" gibi filmlerle kendine özgü üslubunu geliştirdi. "Susuz Yaz" adlı filmi 1964'de Uluslararası Berlin Film Festivali'nde büyük ödül olan "Altın Ayı Ödülü"nü kazanarak Türk   Sinemasının yurt dışında öncüsü oldu.
Sinemada aradığı çalışma koşullarını bulamayan Metin Erksan, 1974'de Türkiye'de ilk defa İDGSA Film Arşivi tarafından başlatılan eğitim çalışmalarına katıldı, öğretmenlik yaptı (Scognamillo, 2003).

1974 yılında Sait Faik Abasıyanık'ın "Müthiş Bir Tren", Kenan Hulusi'nin "Sazlık", Samet Ağaoğlu'nun "Bir İntihar", Sabahattin Ali'nin "Hanende Melek" ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Geçmiş Zaman Elbiseleri" adlı öykülerini, TRT Kurumu adına "Beş Türk Hikâyesi" ismiyle yönetti. Metin Erksan'ın dünyasının ve sinema dilinin güçlü izlerini taşıyan bu filmler, farklı değerlendirmelere ve tartışmalara yol açtı (Birsen, 2005).

1975'den itibaren İDGSA Sinema-TV Enstitüsü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1981 yılında TRT adına sinema alanındaki son çalışması olan "Preveze'den Önce" adlı diziyi hayata geçirdi. (Scognamillo, 2003)

Özellikle yurt dışında büyük ilgi toplayan, birçok festivalde çeşitli ödüller kazanan, adına toplu gösteriler, film haftaları düzenlenen sanatçıya 1997'de Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu kararı ile "Onursal Profesörlük" unvanı verildi. Metin Erksan, öğretim görevinin yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazmaktadır.

Metin Erksan’ın sinema hayatı üçe ayırabiliriz; 1952’de “Aşık Veysel’in Hayatı” ile başlayan bir gerçekçi sinema, Erksan’ın gerçekçi sinemayla ile olan ilişkileri, daha sonraları kendi senaryolarına dayanan “9 Dağın Efesi”, “Gecelerin Ötesi”, “Acı Hayat”, veya gerçekçi romanlardan uyarladığı “Yılanların Öcü”, “Susuz Yaz” gibi filmlerle sürmüştür. Erksan yönetmenliğe ilk başladığı yıllardan itibaren piyasa romanlarının uyarlamalarına yönelmiştir. Ancak Metin Erksan’ın bir üçüncü tür sinema tutkusu vardır. Bu sinema gerçek-üstü öğeler taşıyan, hayal gücüne aşırı yer veren, saplantı temasını işleyen bir sinemadır. İşte bu türde yapmış olduğu filmlerinden bir tanesi de Kadın Hamlet’tir

 

Kadın Hamlet

 Kadın Hamlet filmi 1976 yılında Uğur film tarafından Memduh Ün’ün yapımcılığı ve Metin Erksan’ın yönetmenliğinde beyaz perdeye hazırlanmış bir filmdir. Film William Shakspeare’in “Hamlet” isimli oyundan esinlenerek beyaz perdeye yansıyan bir intikam filmidir. Başrollerini Fatma Girik, Sevda Ferdağ ve Reha Yurdakul’un paylaştığı filmin görüntü yönetmeni Cahit Engin’dir.

Film, Hamlet adında bir kadının babasının amcası tarafından öldürülmensin ardındaki geçeği aramaya başlamasını anlatıyor. Babasının ölümünden kısa bir süre sonra, amcası ve annesi ölen Hamlet annesi ve amcası arasındaki ilişkiyi, babasının katilini, olay örgüsünü ve amcasından alacağı intikamı planlayışını anlatıyor. İntikamını almak için deli kılığına giren hamlet, tiyatrodaki replikleri ancak sinemadaki farklı yorumu ve yeni bir bakış açısıyla Erksan’ın “gerçek-üstü” anlatımıyla seyirciyi tanıştırıyor.

 

Filmde kullanılan ilginç öğeler ve mekansal çalışmalar, kapalı ortamlardaki değişik lens kullanımları, açık alandaki geniş açılı lenslerle verilmeye çalışılan gerçek-üstücü yaklaşım, renklerin ve kontrastların kullanımı, renkli flitlerlerin insanlar üzerindeki renk oyunları, çekim planları ve çekim ölçekleri, sembol kullanımları gibi özel çalışmalar filmin konusunun ve uyarlama açısından öneminin dışında, filmi sinematografisinin de önemini ortaya çıkartıyor.

Renkli sinemaya geçişin ardından önemli bir yere sahip olan Kadın Hamlet anlatımındaki renkli ve vurgulayıcı kimi zamansa rahatsız edici üslubuyla seyirci ve film arasında bir yabancılaşmaya sebep oluyor. Bunun asıl kaynağı tabi ki renk kullanımlarındaki keskinlik. Daha önceki dönemlerde siyah beyaz filmin etkisi artık terk edilmiş ve renkli filmin etkisi başlamıştır. Metin Erksan’ın verdiği bir röportajda bu filmin dönemin sinemalarında siyah beyaz gösterildiğini belirtmiş ve eğer bu gerçekse filmin hiçbir etkileyeceği kalmayacağını ifade etmiştir.


Yeni bir Stil… Renkler…

Film anlatımıyla sinematografik olarak oldukça yeni bir şeylerden bahsediyor. Daha önce denenmiş olan filmlerin aksine, tiyatrodan sinemaya uyarlamada oldukça etkili çerçevelemeler, çerçeve içinde çerçeveler, renklerin vurguları, alt açılar ve çekim ölçekleriyle dönemi açısından oldukça yeni.

Metin Erksan intikam planı yapan Hamlet’in oyununu tiyatronun aksine basite indirgemiştir, sadece cinayet, öcünü almak isteyen bir kadın ve kötülüklerin cezasını bulması olarak basit temeller üzerine kurarak anlatmıştır.

Film anlatım yönü açısından katil en başta bellidir bir merak unsuru bulundurmamaktadır ancak konunun anlatım üslubu sebebiyle akıcı ve yormayan bir bilinçaltı okuması vardır. Bununda sebebi renkler ve çerçevelemelerdir.

İlk olarak filmin estetik yönünü incelemek istiyorum. Film estetik kaygısı çok olan bir filmdir ve görüntüleri oldukça iyi planlamış ve bir anlam sırasına uygun olarak yansıtılmıştır.

Estetik filmde anlatım öğesi olarak kullanılmıştır, örneğin; “Fare Kapanı” oyununu sergilerken hem tiyatral öğeleri barındırır hem renk ve kompozisyonlarla oyunun inandırıcılığını artırır. Bu oyun filmde amacına ulaşır ve katil amcası kendini ele verir. Bu noktada Fatma Girik’in oyunculuğu da oldukça etkili ve inandırıcılığı yüksektir. Bu rolündeki başarısı, Erksan’ın bu karakteri tamamen bir “dişi” olarak yaratması ve karakterin barındırdığı deli-akıllı oyununu tamamen bir gerçek öğe olarak işleyişi, zeka ile çılgınlık arasında gidip gelen kişiliğini delilik oyunuyla sergiletmiştir. Bu da seyircinin renkler ve kompozisyonlarla yaşadığı yabancılaşmayı oyunculuktaki gerçeklikle ortaya koymuştur, ancak tiyatro uyarlaması olduğundan dolayı repliklerin uzunluğu ve şiirselliği gerçekçiliği zaman zaman kırmıştır.

Filmin sinematografik olarak en önemli özelliği renk kullanımıdır. Renkli dönem filmleri arasında renk kullanımlarıyla en çok dikkat çeken filmlerden bir tanesidir. Filmde özellikle öne çıkan renk kırmızıdır.

              

Kırmızı rengi filmde kullanılan anlamı “belirgin, önde olandır”. Yani hem oyuncunun dikkat çekmek isteği nokta hem de rahatsız edici özellikle birlikte ön plana çıkmıştır. Siyah-Beyaz filmlerin dönemini düşündüğümüz zaman bu filmin bu kadar etkileyici ve kimi zaman inandırıcılığı çok daha ön plana çıkarabilmiş olmasının sebebi güçlü anlatımından kaynaklanmaktadır. Her zaman olan bir inancın yani siyah beyazın daha inandırıcı olduğunu tam aksine film repliklerinin ve ağırlığının ötesinde seyirciyi içine alabilmiş bir renkli kullanımı olmuştur. Filmde sadece kırmızı renk değil yeşil ve mavi de ön plana çıkan renklerden. Bunun sebebi de mavi yeşilin kırmızıya tam bir tezat oluşturuyor olması. Kırmızıyla beraber kullanılan mavi özellikle erkek ve kadının soğuk ve sıcak duyguların sembollerini taşımaktadır.

Yandaki örnekte olduğu gibi, kadın ve erkek sembollerinin tam arkasında bir fon gibi kullanılan renkler, zıtlık ile birlikte olayların ortaya çıkmasını sağlıyor. Bir tiyatro oyununu izlerken kendileriyle yüzleşmelerini sağlıyor. Hamlet’in replikleriyle birlikte kendileriyle yüzleşen insanlar fonda bulunana renklerle ayırt edici bir şekilde kendilerini ortaya koyuyor. Bu sahne üzerinden analize devam edersek; Kırmızı genel anlamıyla; fiziksel anlamda güç, yaşam, enerji, cinsellik, dinamizm ve heyecanı temsil eder. Psikolojik etkisi ise uzun süre izlendiğinde insanda gerginlik ve heyecan yaratması, kısa sürede ise dikkat çekici olması ve bakışı üzerinde toplamasıdır. Resimsel anlamda tehlike ve yasakların belirtilmesi amacıyla kullanılır. Toplumsal anlamda kendine güveni, erkeksiliği, saldırganlığı, bedensel gücü, küstahlığı ve kabalığı simgeler. Bu açıdan bakıldığında uzun süren bu sahnede kimin katil, kimin suçlu olduğunu anlamız ve seyirciyi rahatsız edişi, izleyicideki gerginliği ve heyecan öğesini arttıran bir unsur oluyor. Çünkü bu oyunu izleyen Hamlet’in amcası katil olduğunu hareketleriyle ele veriyor, bu da seyircideki heyecanı doruk noktasına çıkarıyor. Metz’e göre seyirci filmi önce temel anlam içeriği düzeyinde okur ve ardından imgenin yan anlam olarak ima ettiği şeyleri düşünür (Metz, 1982).   O yüzden bu sahneyi ilk olarak izleyen bir seyirci, sahnenin replikleriyle birlikte kontrast renklere de dikkat eder ancak, film bu sahnesini bir kez daha izlediğinde alacağı tepki çok daha farklı olacaktır çünkü renklerin vereceği sinyallerle birlikte rahatsızlık olgusu çok daha fazla etkileyecektir. Filmin sadece renkleri değil zaman zaman kullanılan özel lensler de filmde farklı duyguların aktarılmasına sebep oluyor.

 

Yandaki karede olduğu gibi Hamlet’in amcası onun planlarını anlamış ve artık onu ortadan kaldırmak için planlar yapmaya başlamıştır. Önce amacı onu deli olarak lanse etmek ve sonra ortadan kaldırmaktır. Bu planda geçen diyalogda alt açıdan yapılan çekimle kullanılan geniş açı lens odanın içindeki gücü temsil eden Amcayı çok daha büyük bir ölçekle yansıtırken intikam alma duygusunu da seyirciye geçirmiş oluyor. Güçlü bir adamın gücünü niteleyerek yapılan bu çekim hem nefretin hem de intikamın ne kadar büyük olduğunu seyirciye farkında olmadan hissettiriyor.  Bu planda bahsettiğim gibi filmin renklerinin dışındaki bir başka özelliği de açıları. Film neredeyse heyecanın her yükseldiği noktada alt açı kullanıyor. Özellikle de intikamdan bahsedile, ya da gizli planlardan bahsedildiği sıralarda alt açılar geniş açılı objektiflerle kullanılarak bir alan derinliği yaratılıyor.

 

 

Filmin bir başka özelliği de, çekim açısı veya lens kullanılmadan doğalmış gibi duran çerçeve içinde çerçeve yaratarak yapılan çekimler. Bu çekimler özellikle ikili planlarda bir sıkışıklık hissini verirken ya da yanlış bir iş yapılırken, bir tartışma noktasında seyirciyi çok daha fazla germek ve çok daha fazla merak içinde bırakmak için kullanılıyor.

 

Aşağıda görmüş olduğumuz iki planda da kare içerisinde kare olgusuyla iki farklı duygu yaratılmıştır. Sol tarafta bulunan karede Hamlet’in kız arkadaşları, onun gerçekten deli olup olmadığını öğrenmek için ailesin tarafından çağrılmıştır ve ailesi onları karşılıyor. Evin içindeki kasvetli ve gölgeli yapının dışında burada giderek küçülen bir dairesel olgu söz konudur ve o küçülmenin tam ortasında da Hamlet’in amcası yer almaktadır. Yani gizli bir iş yapılmakta ve bu işin başında da amcası var. Sağ ve solda duran şamdanlardan itibaren başlayan alan derinliği geniş açının tam tersine kullanılan tele objektifle daha basık ve iç içe geçmiş bir çerçevelemeyi seyirciye basık ve kasvetli bir ortam olarak sunuyor. Bu açıdan baktığımızda da seyirciyle ve Amca arasına bir yabancılaşma iticilik olgusu daha yerleştiriyor. Sağ tarafta bulunan ikinci plana baktığımızdaysa bir önceki resmin aksine ikili bir plan görüyoruz. Bu ikili planın mizanseninde ise renk kontrastları ve renk derinliğiyle bir dairesel çerçevenin içinde oluşmuş yeni bir çerçeveyi görüyoruz. Bu ikilinin tam karşısında duran Hamlet bir itirazdadır ve kendini ispat etme çabası vardır ve bu ikiliye de karşıdır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde bu planın bu şekilde olmasının ve böyle bir çerçevelemenin içinde yer almasının sebebi ortak çıkarları bulunan kişiler olan Anne ve Amcanın gene ortak bir yargıya vararak Hamlet’i zan altında bırakırlar çünkü ona karşıdırlar. Gene renkler ön plandadır ve çerçevelemenin etkisiyle gene bir basıklık ve kasvet vardır, bunun arkasında yatansa gene bir kötü plandır.

                        

Tekrardan filmdeki alt açıları incelemeye dönecek olursak, filmde alt açılar sadece kötü karakterler için değil iyi karakter olarak filmin kahramanı olan Hamlet içinde kullanılmıştır.

Bu planda Hamlet kız arkadaşlarının önermesiyle Amcasına ve annesine artık bir ders vermek istemektedir, bunun içinde hazırlamış olduğu bir oyun için ( Fare Kapanı) tiyatro oyuncularını davet eder. Kendiside tiyatro eğitimi almış biri olduğu için, bu oyunda kendisi de anlatıcı rolüyle ailesinin karşına çıkacaktır. Bu plan o tiyatrocuları karşıladığı sahnenin sonundaki plandır. Açık alanda çekilen bu planda, hem alt açı hem de geniş açı lens kullanılarak yeni bir dünyada söz eder bir hayalden bahsedilmektedir. Erksan’ın denemek istediği ve gerçek üstücü yaklaşımını ortaya koymaya çalıştığı filmde, beklide bunu en iyi şekilde başardığı planlardan bir tanesi budur. Çünkü Fatma Girik bit önceki planda tam karşımızdayken bir anda alt açıya geçen kamera kurgunun atlamasıyla sanki yeni bir dünyaya gelmiş gibi bir his yaratmaktadır seyircide. Tamamen hayali ve gerçek üstü bir dünya sunun bu plan hem arkadaki kuleyle hem onun üzerindeki bulutlarla, hem de bir fanusun içinde yaşayan insanlarmış etkisi yaratmakta. Bu planın mizansenini incelediğimiz zaman teknik ayrıntıların dışında bir de oyuncuların bulundukları konumunda ayrıca bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü tam karşı acıdayken bir anda alt plana geçen Hamlet tam ordadır ve ellerini gökyüzüne doğru açmış bir pozisyonda misafirlerini karşılamaktadır, bunun bu plan açısından önemi ise Hamlet’in bir güce sahip olması ve onun yüceliğinin yükselmesidir. Artık amcası ve annesine karşı onların suçlarını yüzlerine vurabileceği bir koz geçmiş ve bu koz onu güçlü kılmıştır. Filmde ayrıca tiyatroda sahnelenirken de kullanılan bazı sahneler bire bir uygulanmış, ancak film olduğu için hem anlamını kuvvetlendirmek adına hem de görselliğini arttırmak adına geliştirilmiştir. Örneği, Hamletin annesi ve amcasının hamakta yattıkları sahnede Hamletin kostümü bir bir uygulanırken, oradan aldığı ve yüzleşmelerini istediği ayna tiyatroda kullanılmamış, Hamlet tiyatroda bun kostümünün parıltılarıyla yapmıştır. Bu açıdan bakıldığında da aslından çok fazla şey koparılarak yapılmış bir film değildir.

Film başından sonuna bir masalsı öykü anlatımını daha da basite indirgeyerek seyirciye sunmaktadır. Metin Erksan’ın yapmak ve anlatmak istediği gerçek bir yapıyı ya da olabilecek olan bir yapıyı bir efsaneden yola çıkarak gerçek üstü bir anlatımla seyirciye sunmaktır. Kadın Hamlet aslında bir intikam meleğidir, filmin gerçek adı ise İngilizce anlamının tam karşıtı olarak ( Female Hamlet) Dişi Hamlettir, ancak yapımcının isteği üzerine seyircinin konuyu tam olarak algılayıp filme ön yargıyla girmemesi için yanında bir de “intikam meleği” ibaresi eklenerek Kadın Hamlet, İntikam Meleği olmuştur. Film tiyatrodan aldığı bazı özelliklerini sinemaya gerek çekimleriyle gerekse de yenilenen diyaloglarıyla seyirciyi çokta yabancılaştırmadan vermiştir. Dönemi içinde değerlendirdiğinde renklerin kullanımı verdiği mesajlar ve yeni denene unsurlarıyla Erksan’ın beklide yapmak istediğini karşılamıştır.

Sonuç olarak; hem alındığı efsanevi olaylarla, hem çekimleriyle, hem de oyunlarının performanslarıyla döneminde yeni sayılabilecek birçok sinemasal unsuru bir araya getirmiş ve Erksan otör -auteur- yönetmenliğini bir kez daha kanıtlamıştır. 

 

Filmden Önemli Kareler;

                        

 

 

 

KAYNAKÇA

  • Dorsay,Atilla. 1989. Sinemamızın Umut Yılları, 1970-80 arası Türk Sinemasında Bakışlar.  İstanbul: Inklap Kitapevi. Sayfa; 148,155
  • Atıner, Birsen. 2005. Metin Erksan Sineması. İstanbul: Pan Yayıcılık. Sayfa;9-19, 103-107
  • Scognamillo, Giovanni. 2003. Türk Sinema Tarihi.  İstanbul: Kabalcı Yayınları. Sayfa; 107,114, 150,152, 178,308
  • Metz, Christian 1982. The Imaginary signifier : psychoanalysis and the cinema  Bloomington: Indiana University Press   

FİLMOGRAFİ

  • Kadın Hamlet; Metin ERKSAN, 1976
Bülten kaydı için tıklayınız